Korkutelili Şerife Teyze bir gün böcek sokması şikayetiyle hastaneye gitmiş. Olayı soran doktora “Guyruklu soktu, ağısı çok” demiş. Ama doktor bu guyruklunun ne olduğunu bir türlü anlayamamış. Kadıncağız uzun uzun tasvire girişmiş. “Hani şöle guyruğu var” falan diye. Ama yok, doktor çaresiz bakınmış etrafa. Sonra Şerife Teyze, kızı Emine’yi çağırmış yanına. “Gızım, guyrukluya şeerliler ne deyorlardı.” Emine, guyruklunun akrep olduğunu anlatmış doktora, sonra müdahale edilebilmiş. Arkadaşım Doç. Dr. Emine Atmaca, annesiyle yaşadıkları bu olayı anlatırken bir yandan gülüyor bir yandan da akrebe “guyruklu”, kertenkeleye “goçmar”, sincaba “tirik” diyen bu coğrafyanın dil güzelliğini dillendiriyordu.
Anacığım rahmetli, hayatı boyu çoğu sözünün başında filesekerem deyip dururdu. Bir türlü çözememiştim bu kelimeyi. “Yani” anlamında kullanılıyor gibiydi ama tam da karşılamıyordu. Sonra ancak üniversiteye Türk Dili ve Edebiyatı okumaya gittiğimde anladım meseleyi. Filesekerem, “velhasılıkelam” kelimesinin Türkçeleştirilmiş şekliydi.
Dil yaşayan bir şeydir. Sizin yaşınızla doğar, büyür, gelişir ve ölür. Milli hafızanın, milli bilinç ve birlikteliğin yegâne unsurudur dil. Konfüçyüs “Bana bir dil verin size bir ulus yaratayım” diyor. Tam da öyle. Bir milleti var etmek demek öncelikle o toplumun dilini var etmek demektir. İşte tam da bu yüzden dil bayramını kutladığımız bu günlerde sizleri dilimize sahip çıkma duygusuyla selamlıyorum.
Aslında toplumlar bir dilin üzerine bütün bir dünya görüşünü, geçmişten bugüne getirdikleri estetik, kültür değerlerini ve koskocaman bir milleti yüklerler. Bu açıdan “Her dil imparatorluk dili olamaz çünkü her millet imparatorluk kuramaz.” Biz öyle bir millet olduk ki tarih boyu, bu millet bugün dünyada önemli bir yaygınlığa sahip bir dil kurdu; Türk ilinin dili Türkçe.
Dilsiz toplum olmaz, dil bir milletin hafızasıdır. Tarihi seyir içerisinde teslim etmediğimiz tek kalemiz olan dili kaybedersek hafızamızı kaybeder, bugünü düne bağlayan köprüleri dinamitleriz. İşte bu yüzden yabancı dillerden alınan kelimelerle kurulan uydurma bir dil, şuursuzların yani ülkesizlerin dilidir.
“Kamûs, bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kamûsa uzanan el namusa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız İhtilali, tek mukaddese saygı göstermiş: kamûsa.” diyen Cemil Meriç’e katılmamak ne mümkün.
Dil meselesini milli bir duyarlılık üzerinden okuyan ve kelimeyi namus gibi yücelten bakış açsından hareketle lisanımıza sahip çıkmak çok önemli. Bu konuda yapılan çalışmalar da dikkate değer oluyor tabi. Antalya’mızda bu konudaki bir lise duyarlılığını anlatmadan geçemeyeceğim. Antalya Neriman-Erol Yılmaz Sosyal Bilimler Lisesi müdürü sayın Mehmet Ötgen, üniversiteye “Türkiye Türkçesi Ağızlarıyla ilgili bir lise sempozyumu yapmak istiyoruz” diye geldiklerinde çok heyecanlanmıştık. Gözümüzün önünde her türlü imkânsızlıklara rağmen bir sempozyum fikri vücut buldu ve Türkiye’nin hemen her yerinden bildiriler geldi. Liseli çocukların kendi yörelerinde kullanılan öz Türkçe kelimeleri nasıl bulup, üzerinde çalışma yaptıklarına şaşmamak mümkün değildi. O zaman Mehmet Hoca ve ekibinin ne kadar doğru bir iş yaptığını anladık. Ancak sempozyuma bir ay kala pandemiden dolayı bütün programlar iptal edildi. Türkiye’nin her yerinden çocukların kendi coğrafyalarındaki ağız özelliklerini anlatmak için sabırsızlıkla bu sempozyumu beklediğini biliyorum. İnanıyorum ki bu kötü günler geçtiğinde sempozyum yapılabilecektir.
“Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” diyor Mustafa Kemal Atatürk. O halde dil meselesi milli, tarihi ve kültürel bir meseledir. O halde bu ülkeyi sevmek için dilini de sevmek gerekir.
Dilimizi kaybetmeden, köklerimizde var olan kelime zenginliğimizi yaşatarak ve en önemlisi bunları genç nesle aktararak varlığımızı devam ettirebiliriz. Yüzyıllara şamil kültürümüzle buluşma, bu dünyanın içerisine girme ve buradan aldığımız hızla ciddi bir edebiyat devrimi yapma zamanıdır artık. Artık Türk diline vakit çok geç olmadan sahip çıkma zamanıdır.
En iyi bildiğim çocuk lisanımla, Alanya’mın lisanıyla bitireyim:
“Ayen ende bi elemet gozman. Filesekerem öle dengilip bakacanıza desenize artık guyrukluyu şende çocuklara.”
(Ay yeğen/yeğenim, bu büyük bir mesele/şey. Velhasılıkelam öyle yan yatıp bakacağınıza anlatsanıza artık akrebi şu çocuklara.)