Geçen gün “Antalya’nın Valisi Var” başlıklı bir gazete yazısı dikkatimi çekti. Koronavirüs salgını ile mücadelede Antalya’da aldığı sıkı tedbirlerle süreci en iyi şekilde yöneten Antalya valisi sayın Münir Karaloğlu’nu anlatıyordu haber. Sadece şehre giriş çıkışları kapamanın ötesinde insana da değen yaklaşımıyla dikkati çeken bir vali olan sayın Karaloğlu’nun bu zor günlerin dışında da şehre bıraktığı incelikli izleri tarih yazacaktır. İnsanın coğrafyaya borcu olduğu gibi coğrafyanın da insana borcu vardır. Bu topraklarda bir medeniyet hülyasına, akça kızın göçünü Toroslardan aşağı yeniden yola revan eden sayın valiye bu dağların, bu taşların ve bu kadim Selçuklu şehrinin bir vefa borcu olduğu muhakkaktır.
Bir gazetenin sayfalarından taşan bu haber bana çok değerli bir şehir güzellemesini anımsattı. Paylaşmak ve yorumu sizlere bırakmak istedim. Yıllar evvel Selçuk Üniversitesinde öğrenciyken bir ödev gereği düşmüştüm Antalya’nın köy yollarına. Elimde, iki tuşla ses kaydı yapabilen eski bir teyp, sene 2001, köy köy dolaşıp efsane derlemiştim. Rivayetler çeşit çeşit, insanlar misafirperver, kimi ak pürçekli nineler anlatıyordu televizyona çıkarsam korkusundan yüzlerini kapayarak, kimi dedeler uzun uzun rivayet ediyordu çaydan iri iri yudumlar alarak, kimi köyün ileri gelenleri kahvede sohbete duruyordu ciddi ciddi. Lakin hepsinin gönlünde söylencelerin coşkusu, söylencelerin gerçekliğine dair inançları.
Efsanedir bu, gerçek değildir ama insanımızın ruh dünyasını yansıtır. Kim ne derse desin biraz da inanılır. Halkın dilinden diline dolaşa dolaşa kabul gören bu söylencelerden Toroslardan aşağı bir hayli derlemiştim. Şimdi yıllar sonra bunları bir kitapta toplayıp şehrin hafızasına sunma zamanı gelmişti. Adına “Zaman, Zaman Ola” dedik ve kitaplaştı. İşte bunlardan bir tanesini paylaşayım sizinle:
Şehirlerin ruhu varmış, severmiş onlar da. Sevmekle kalmayıp seçermiş de kendi halklarını. Efendim zamanında Alâiye, şimdilerde Alanya derler bir şehr-i nazenin varmış. Gökten bakana yeşil, yerden bakana mavi, bir beden ki ruh üflenmiş de bir hayalî güzel gibi oturmuş sahil yamacına. Böylesi şehrin rivayeti de çokmuş ve mutebermiş. Evvela hikâyenin kahramanına hürmetle eğilelim, sonra da bir şehre daha başka ne güzelleme dizilirmiş hayretle dinleyelim.
Efendime söyleyeyim, Hz. Muhammed, Miraç’a çıkıp nurlandığı vakit semadan yeryüzüne şöyle bir bakmış. İlk olarak Şehr-i İstanbul’u görmüş. Cebrail Aleyhisselam’a buyurmuş ki: “Ya Cebrail, burası ne güzel yerdir. Burayı fethedecek kumandan da ne güzel kumandandır.” Sonra bir kat daha yükselmiş fahr-i âlem efendimiz. Oradan tekrar bakmış yeryüzüne. Bu defa Alanya’yı görmüş. Yine Cebrail’e dönerek: “Ya Cebrail, burası ne güzel yerdir. Niyaz ederim ki Yüce Mevla’dan, bu güzel yerde İslamiyet çokça yaşasın ve burayı çokça evliya mesken edinsin.” demiş.
Derler ki bugün Alanyalılar “sevgili peygamberimizin duasının hürmetine bizim topraklarımızdan onlarca din gelir geçer de İslamiyet eksik olmaz. Bizim diyarımız veliler diyarıdır, dualar yüzü suyu hürmetine ayakta durur.”
Hatta rivayet odur ki Alanya’nın Sugözü ve Bektaş Mahalleleri ile Kaleiçi’nde bulunan üç tane evliya da şehri korumaktaymış. Bu üç veli, adeta bir sacayağı gibi üç ayrı yerden her türlü belaya karşı dururmuş. Dururmuş da bir de her Cuma, Bektaş’ta buluşurmuş. Oradaki türbeden de bu buluşma anında gökyüzüne beyaz bir ışık yükselirmiş. Her kim ki o ışığı gördüğünde bir dilekte bulunsa kabul olurmuş. (Zaman, Zaman Ola, s. 121-122)
Bu efsanenin bir benzerini de Antalya için derlemiştim. Antalya versiyonunda Hz. Muhammed, Miraç’ta İstanbul’dan sonra Antalya’yı görmüş ve buyurmuş ki: “Ya Cebrail, burası ne güzeldir. Niyaz ederim ki Rabbimden, buradan bütün dinler gelip geçsin ama bu diyar dünya durdukça İslam yurdu olarak yaşasın. Adaletli ve merhametli yöneticiler hükmetsin, taşı toprağı yeşersin.”
Hz. Muhammed ile Antalya’yı birleştiren, üstelik bir de gökkubbenin katları arasında Antalya’yı İstanbul’un da üstüne koyan, bir şehre nezaketle, hürmetle sevda yükleyen bu halka ne diyelim, şehriniz daim, duanız her dem kaim ola.
Bir de tabi işin adaletli yöneticiler tarafı var elbet.
(Bu yazımızda adaletli yöneticiye olumlu örneği verdik bir sonraki yazımızda da olumsuz örneği vereceğiz inşallah.)
Efendim, efsanenin adaletli ve merhametli yönetici kısmını yukarıdaki gazete yazısı ile birleştirip coğrafyamızı imar ve abad edenlere, taşımızı toprağımızı yeşertenlere şükranlarımı sunarım.