Geçen yazımda “Hocam ‘İncelikler Yüzünden’ köşeniz yoktu” diye sitem eden sevgili okurlarıma bu hafta bir nezaketsizlik ve bir de incelik örneği vereyim istedim. Efendim ne zamandır moda oldu. Canı sıkılan, “öğretmenler” üzerinden söylem geliştirip yorumlar yapıyor.
Online ders için geceden bu yana yaptığım ders notu hazırlıklarını bilgisayarımda açıp masa başına geçmiş vaktin gelmesini bekliyordum ki bir gazete yazısı dikkatimi çekti. “Uzaktan eğitim çok uzamış, öğrenci de öğretmen de rahata alışmış.”
Bu konuda öncelikle şu soruları cevaplamak lazım. Siz hiç bilgisayar ekranına bakıp sabahtan akşama kadar (bazı öğretmenler ek ders de yaptığı için saat 20’leri bulabilen bir süreç bu) ders anlattınız mı? Öğrenci daha iyi anlasın diye çeşitli yöntemlerle sürekli ders notu, soru ve materyal hazırladınız mı? Küçük çocuğuna bakacak kimsesi olmadığı için anne-baba öğretmen bir çiftin, çocuklarının sesi öğrencilerine duyulmasın diye başka bir odada onları yalnız bırakmak zorunda kaldığında yaşadığı tedirginliği hissettiniz mi? Bir çift göze hitap edemediğiniz için sesiniz karşıya gitmiyormuş psikolojisiyle sesinizin tüm gücüyle ders anlatıp akşam olunca ailenizle sohbet etmekte zorlanacak kadar boğaz ağrısı yaşadınız mı? Özel telefon numaranızı öğrencilerle paylaşıp gece 24’e kadar onlardan gelen sorulara cevap verdiniz mi?
Şunu bilelim bu pandemi sürecinde sağlıkçılarından esnafına, polisinden memuruna, öğretmeninden öğrencisine herkes fedakârlık yapıyor. Bu topyekûn bir mücadeleyken ve ülke olarak canla başla savaşırken “birileri rahat, birileri çalışıyor” gibi söylemler tam bir nezaketsizlik örneğidir. Buna verilecek en güzel cevap galiba şu incelikte saklı.
Geçen haftalarda online dersime sürekli katılan öğrencilerden birinin hiç sesinin çıkmadığını fark ettim. Bir “selam olsun”, “hasbihal olsun” diye konuyla ilgili bir soruyu ona yönelttim. Öğrencide ses yok. Tabi kameralar da kapalı olduğu için göremiyoruz öğrenciyi. Sonra merak edip üzerine gittim konunun. Neden ses vermediğini, cevabı bilmese bile bir merhaba beklediğimi söyledim. Ama yine ses yok. Benim sevgili öğrencim anlaşılan o ki derse bağlanıp uykuya devam etmiş ya da kahvaltı yapmaya geçmişti mutfağa. Israrlı ve sitemli seslenişimi kesmek üzereydim ki cılız bir kadın sesi duyuldu. “Hoca Hanım, ben Hüseyin’in annesiyim. Beni masanın başına oturtup, gitti.” “Tamam abla ne yapalım, bari sen dinle dersi” dedim ve devam ettim. Sonraki iki hafta yine anne katıldı derse. Artık hanımefendi ile Tevfik Fikret bile konuşur olmuştuk ki geçen hafta nihayet Hüseyin’in sesi duyuldu derste. “Hüseyincim annen nerde? Biz iyiydik onunla kadıncağız derse katılır olmuştu.” deyince mahcubiyeti sesinde dalgalanan genç çocuk “Hocam ben çalışmak zorundayım. Sizin dersiniz de iş saatine denk geliyor. Size saygısızlık olmasın diye annemi oturtuyordum bilgisayarın başına. Bu hafta da durumu kendim anlatayım diye izin aldım, marketin deposundan bağlandım derse.”
Üniversite dersleri online işleniyor ve öğrenci daha sonra izleyebilsin diye kaydediliyor. Yani zaten öğrencinin derse katılma zorunluluğu yok. Buna rağmen annesini masa başına oturtan edep ve saygı karşısında küçüldüğümü hissediyorum. Diyorum ki gönlümden “Sen de haklısın be Hüseyincim, dedelerin Fatih gibi Yavuz gibi olmak şanından senin.” Gözlerim dolu dolu boğazımda bir düğüm, bırakıyorum Cenap Şahabettin anlatmayı. Bugünkü dersimiz Fatih’in Akşemseddin’e saygısı.
Cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmet Han, hocası Akşemseddin’e ziyarete gittiğinde yaşlı âlim ayağa kalkmaz, onu oturarak karşılarmış. Ama Akşemseddin geldiğinde cihan padişahı ayağa kalkar hürmetle buyur edermiş onu. Bu iki olayı fark eden Mahmut Paşa bir gün özür dileyerek sormuş:
“Hünkârım, hocanız geldiğinde siz ayağa kalkarsınız. Hâlbuki siz onun yanına gittiğinizde o ayağa kalkmaz… Sebebi ne ola?” Fâtih şöyle cevap vermiş:
“Hocam Akşemseddin’e saygı göstermemek elimde değil… O yanıma geldiğinde gayri ihtiyârî beni bir heyecan kaplar ve hürmetimden kendimi ayakta bulurum. O ise, ilmin izzetini korumak için bana ayağa kalkmaz.”
Hani şu “rahata alışan” öğretmen var ya işte onun ektiği nezaket tohumlarıdır ki çocuğu önce “insan” eder. Öğretmen sadece ders anlatmaz, insan yığınlarını toplum yapan medeniyet değerlerini üretir. Bireyin ruhuna değerek şekil verebilen bir güçtür o.
“Eğitimde sorunlarımız var, eksiğiz” deyip duruyoruz ya o sorunlar ne zaman biter biliyor musunuz? Toplum olarak öğretmene değer vermeyi öğrendiğimizde.
Unutmayalım âlime saygı medeniyettir.
Öğretmenlerimize değer verilen zaman bence vekillerin maaşı öğretmen maaşını geçmesin denilen zamandı... ondan sonra da kimse o önemi, değeri ve ehemmiyeti göstermedi...
Hocam gerçekten çok duygusaldı..Hocam gerçekten çok duygulandım
Değerli hocam yüreğinize sağlık. Duygularımıza tercüman oldunuz