Sevgili Okur, uzun bir aradan sonra bugün karşınıza yaklaşık bir buçuk yıldır telefon ya da bilgisayar ekranından ders dinlemeye ve anlamaya çalışan bütün sekizinci sınıf öğrencilerinin annesi olarak çıkıyorum. Bugün, Kovid salgınının psikolojisini bir yana bırakın evde yarım yamalak almaya çalıştığı eğitimle yine de direnen, binlerce soru çözerek her türlü LGS kaynak kitabını bitirmeye çalışarak canla başla savaşan yüzlerce öğrencinin annesi olarak karşınızdayım. Bugün, kardeşleri çok olduğu hemen her odada derse girildiği için sessiz bir köşe bulup ders dinlemek için mücadele eden, bir yıldır sokağa çıkmayıp ders çalışan, bisikleti kendine yasaklayan, sabah sekiz akşam 24 arası masa başında kambura dönen binlerce LGS öğrencisinin annesi olarak karşınızda duruyorum.
Bugün, “dilbilgisi kaldırıldı” denilince tüm motivasyonu bir daha sağlayıp öğrenciye kırk dakika içinde paragraf çözmeye çalışan Türkçe öğretmeni; hacmi bir sayfayı kaplayan matematik sorularını sık sık kesilen internete rağmen defalarca anlatan Matematik öğretmeni; şu bir yıldır okunan örnek sorular teranesi yüzünden öğrencilerine “merak etmeyin örnek sorular sınav için önemli bir ipucu, rahat olun, başaracaksınız.” diye güven veren ama buna karşılık LGS’de bambaşka sorularla sürpriz yaşayan, empati yapamayan bir eğitim sisteminin parçası olmaktan mahcup bütün öğretmenler olarak duruyorum karşınızda.
Ve son olarak ben bugün sanatsal ve sözel zekâsı yüksek bir çocuğun annesi olmaktan gurur duyarak karşınızda duruyorum. Ama bir yandan da o çocuğun bana “Anne keşke bu yetenekler bende olmasaydı da birkaç tane fazla matematik sorusu çözebilseydim.” demesinin mahcubiyetini ve üzüntüsünü yaşayan gelecekte sadece bu matematikle insan ölçme sevdamız yüzünden kaybettiğimiz yüzlerce başarılı çocuğun annesi olarak karşınızda duruyorum.
Sadece sayısal zekayı ölçen, matematik kabiliyeti güçlü öğrenciyi seçen bu sistemden ülke olarak yorulmadık mı artık? LGS’de sözel kısmı son derece kolay tutup özellikle AYT ayarında matematikle öğrenciyi seçmeye kalkmak sözelcileri yok saymak değil de nedir? Matematik soruları zor olunca ülkenin matematik ortalaması 3 ya da 4 bandında sürününce kim mutlu oluyor anlayamadım ben. Bu sistemle sayısal zekaya sahip mutlu azınlığa karşılık matematikten daha da korkan, yapamayacağına olan inancı pekişen mutsuz bir çoğunluk elde edince ne kazanacağız? Öğrenci sayısal zekaya sahip değil diye bu sistemle onu özgüvensiz, motivasyonsuz ve geleceğe dair kaygılı hale getirmiyor muyuz? Ben bir sınavın çocukları daha yolun başında hayatı boyu kaybetmeye ikna ettiğini bu sistemle gördüm. Son derece üzgünüm.
Ortaokulda başlayan sayısal sözel ayrımı, daha doğrusu sözelci ya da sosyalci aşağılanması lisede, üniversitede hatta bir akademisyen olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki akademik hayatta da devam ediyor. Sosyal bilimleri bilimden saymayan zihniyet bu yıl daha net anladım ki taa orta okuldan başlıyor. Üstelik bunu bizim eğitim sistemimiz dayatıyor. Akademik başarısı çok yüksek olmasına rağmen sayısal kabiliyeti az diye bu ülkenin geleceğinde rol alacak sosyal zekâları başarı seviyesi düşük okullara mahkum ederek geleceğimizi çalıyoruz. Bu sistem acilen değişmeli. Fen liselerine seçilecek öğrenciler başka sınavlarla alınmalı. Ya da bu sınavlara girecek öğrencilerin sayısal ortalamalarına bakılmalı, başka bir eleme yöntemi belirlenmeli. Bu sistemle devam edeceksek en azından derslerin kat sayılarına düzenleme getirilmeli.
Sayısalcı öğrenciye “Tarih, Din ve İngilizce önemli değil, ondan yanlış yapsak da olur.” sözelciye “Bu derslerden de soru kaçırırsam hiçbir şey yapamam” dedirten sistemin adaletsizliğini görelim artık.
Salgın şartlarında çocuklarımızın ve ülkemizin motivasyona en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde LGS’de karşılarına çıkarttığımız sorulardan dolayı eleme yapacağız diye özgüvenlerini sarstığımız, gelecek kaygısını daha en başta küçük ruhlarına yerleştirdiğimiz bütün çocuklar adına son derece üzgünüm. Eğitim insan elemez insan kazanır. Sınavlar sadece farklı dinamikleri belirleyen olur. Bunun için yeni yollar bulmalıyız.
Buradan sesim ulaşır mı bilmem ama ben en azından tepki vererek çocuklarımıza destek olmak ve mahcubiyetimi dile getirmek istedim.
Sayın Bakanımız Prof. Dr. Ziya Selçuk Beyefendi’ye değil bu ülkenin çocuklarının Ziya Öğretmeninedir seslenişim:
“İnsana değer veren yaklaşımınıza en fazla ihtiyaç duyduğumuz öncelikli konu budur.”
Hocam bir dönem öğrenciniz şuan ise Milli Eğitim Bakanlığinda edebiyat öğretmeni olarak atanmış görev yapan bir öğretmen olarak söylüyorum kesinlikle sözel zeka bir dezavantaj değil avantaj p*** ,gelecek hedefini iyi belirleme ve doğru düzenli çalışma ile sözel zeka öğrencilerimizde çok iyi yerlerde olacaklar sadece ben sözelim zaten iyi bölümler yok sözelde ifadesi kul***ılmasın bu çok tehlikeli bir ifade Umarım gerçekten çalışan her öğrenci hayat boyu hep başarıyı bulur sözel ,sayısal ve diğer zeka türleri farketmeksizin
Ah hocam ah. Sonuna katılıyorum.
O kadar haklısınız ki hocam, gerçekten diyecek hiç bir şey bulamıyorum...