Sevda derler adına; usul usul, mısra mısra dokunur satırlara. Uğruna kavgalar verilir, yollarda yürünür, kâğıda kaleme nakşedilir. Şaire mısra, ozana ses, dağa geçit, Ferhat’a su, İbrahim’e balta, Âdem’e sürgündür sevda. Ama bir sevda vardır ki; bu ülkenin neresine giderseniz gidin herkes için “şahdamar”dır. Vatandır o sevda ki Türk insanı için “şahdamar” olur. Kestiğiniz anda ölürüz toplum olarak.
Biz yüzyıllara şamil medeniyetimizi kurarken şehitlerimizi toprak altına değil; başımızın üzerine koyarız. Biz akça çadırlardan çıkıp medeniyetin zarif ruhunu dokuyan bir milletiz. Oğlumuz yurt tutar, kızımız aile kurar bizim. Biz Selçukluyuz, Osmanlıyız, Türkiye Cumhuriyeti’yiz ve bugün biz Akdenizliyiz…
Sevgili okuyucu, muhtemelen şimdi hoca hanım yine coşkunca yazmış, diyorsun. “Bunu bir yazdıran var bana” diyerek dün yaşadığım şeyleri tüm samimiyetimle anlatayım sana.
Antalya’nın fethinin 813. yılı kutlamalarının başlangıç ateşi dün Sayın Valimiz tarafından yakıldı. Düzenlenen basın toplantısında Antalya Valisi Sayın Münir Karaloğlu dediler ki “Bu tesadüf değil. Son 2 senedir Doğu Akdeniz'de en uzun sahili olan ülke Türkiye olmasına rağmen, Doğu Akdeniz'de 12 bin kilometreden, 5 bin kilometreden, 8 bin kilometreden birileri gelip hak iddia ederken, neredeyse Türkiye'ye olta atacak yer bırakmama gayretindeler. Biz de onlara diyoruz ki, 'beyler durun bakalım, bir saniye' Akdeniz sahillerinde ilk fethedilen şehir Antalya'dır. Anadolu'da Türklerin denizle buluştukları ilk nokta Antalya Limanıdır ve Akdeniz 813 yıldır bizim evimizdir ve bu böyle kalacaktır.”
Bu güçlü sesleniş sadece salonda alkışla karşılanmadı. O an ne oldu biliyor musun? Bu sesi taa Karacaoğlan duydu.
“Ağacın eyisi özünden olur
Yiğidin eyisi sözünden olur” diye karşılık verdi ozan. Sonra Mehmet Akif Ersoy söze girdi:
“Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.”
Hemen ardından Faruk Nafiz Çamlıbel ses verdi Sayın Valiye. Tüm şehitler adına dedi ki;
“Bizi hiç tasalı görmez bu yerler;
Yiğitler, ölürken bile gülerler,
Yeter ki yaşayan er oğlu erler,
Bizi çiğnetmesin ayak altında.”
Bütün bunlar olurken Alanya’nın Hacıkerimler köyünden aynı zamanda çiftçilik de yapan Sıvacı Mustafa Abi bana bir mesaj attı. “Allah toprağımıza uzun ömürler versin Bedia Abla. Biz bekliyoruz burada.” Telefonumda paylaştığım Sayın Valinin cümlelerini görmüş.
İlk kez duydum, toprağa uzun ömür dilendiğini. Ne güzel bir cümle imiş meğer bu. Toprağın ömrü uzun olursa bizim ömrümüz de uzun olacak, bunu diyordu Mustafa Abi. Biz burada bekliyoruz, Akdeniz’in sahibi biziz diyordu.
Bana kalırsa dünün özeti buydu sevgili okuyucu. “Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.” diyordu ya Mustafa Kemal, işte o çadır hala o dağda duruyor.
Bu topraklarda “vatan” deyin bir kere bırakın üstünde yaşayan her bir insanı altındakiler bile kalkar yürür. O yüzden Sayın Valinin dün toplantıda yaktığı ateş taa Toroslardaki bir köyden görülmüş.
O zaman bu yıl diyoruz ki;
Burası bizim evimiz. Toprağındaki her bir ninnide yüzlerce çocuğun başı ve rüyası durur. 1071’de açılan kapıdan bir kısrak başı gibi uzanan hayallerimizin ve sevdamızın yurdudur burası. Burası bizim evimiz. Dağında, taşında; kervanların göç çığlıklarını takip eden eli kınalı gelinlerin, boynunda üçgen muska yiğit efelerin oğluyla ordu, kızıyla yurt olma hülyaları yatar. 1207’den bu yana bir adım bile geri atmadığımız içimizdeki aşkla, toprağımızdaki kanla büyüyen merhametin adıdır burası. Burası Akdeniz. Kanımızla, canımızla fethettiğimiz; adımızla, şanımızla yurt tuttuğumuz; sevdamızla, merhametimiz ve hoşgörümüzle aile kurduğumuz evimiz. Burası Akdeniz, tam 813 yıldır bizim evimiz. Biz sahip çıkarsak sonsuza kadar da Türk İslam yurdu Akdeniz, bizim evimiz olarak kalacaktır.
Sevgili okuyucu;
Allah sesime ve soluğuma güç verirse sizinle haftaya yapacağımız hasbihalde çok önemli bir davette bulunacağım. Çıkılan yol sevda yoludur ve davetimiz davamızın ta kendisidir.