Değerlerimizi değersizleştiren, kavramlarımızın içini boşaltan, modern olma sevdasına seküler bir iştahla koşan, kültür ve medeniyetine yabancı köksüz bir nesil için gayret gösteren, köleleri ehlileştiren Batı özgürlüğüne (!) gönüllü köle olan bu zihniyete ne denir sizce? Ben söyleyeyim: Celladına âşık olma kafası.
Son günlerde bir çarşaf meselesidir gidiyor. Bugüne kadar işgalden kurtuluşu sembolize eden törenlerde düşman askeri temsilleri görürdük. Lakin bu sefer bir grup âşık, çarşafla zincire vurulmuş bir kadını kurtardı. O çok sevdikleri feminist bakış açısından da makul görülemeyecek bu gösteride din tarafından köleleştirilmiş bir kadını kurtaran biricik erkek figürü vardı karşımızda. Kadın bembeyaz bir kıyafet içinde çıkıverdi çarşaftan ve özgür kaldı böylece. Sonra daha dün bir okuldaki müzik öğretmeni çarşaflı bir şekilde İstiklal Marşı okuttu diye herkes göreve çağrıldı. “Bu haldeki bir öğretmen nasıl İstiklal Marşı okuturmuş?”
İyi de bu ülke Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde erkeği, kadını, çocuğu, genci, yaşlısı, köylüsü, şehirlisi topyekûn bir ruhla kurtarıldı. Şerife Bacı, Nene Hatun, Kara Fatma neden savaştı dersiniz? İnandıkları değerleri torunları özgürce yaşasın diye. Fransızların Maraş’ta el uzattığı çarşafın namusu için başlamadı mı mücadele? Bu milletin kadınları hangi halde bu ülke için canını vermişse o halde de yaşama özgürlüğüne sahiptir.
Sonra bir de semanın dini bir ritüel olduğunu anlayamadık bir türlü. Bir ara kadınlı erkekli bir ortamda aslına uymayan şekilde icra edilmişti. Şimdi de bir seyirlik nesne unsuru olarak yarı çıplak bir figür tarafından sahnelenmiş.
Peki bunca tahribat çabası neden?
Dünyayı cinsiyetsiz, kültürsüz, soysuz, mahrem sınırların olmadığı, özgürlük adı altında tüketen kölelerin oluşturulduğu bir tek evrene dönüştürmeye çalışan kapital aklın üzerinde en çok durduğu son kale İslam da o yüzden. Postmodern sisteme karşı direnç gösteren İslam dininin içini boşaltmak, değerlerini değersizleştirmek, sıradanlaştırmak ve dünyevileştirmek yegâne hedef. Çünkü aslı bozulmamış tek din olan İslam, bu katastrofa karşı direnen tek sistem.
İşte bu noktada önemli soru şu: Batının bu tek tip form çabası ve İslam karşıtlığı sömürgeci geçmişlerine bakıldığında kolaylıkla izah edilebilir. Peki, kendi değerlerinin altını oyan bizdeki bu zihniyeti nasıl açıklayacağız çocuklarımıza? Çarşafı bir kölelik olarak gören, dini ritüelleri bir sahne şovuna dönüştüren bu zihniyetin Fransa’nın Müslümanları kimliksizleştirme vaadinden daha tehlikeli olduğunu nasıl anlatacağız gençlere? Bu celladına âşık olma kafasından dolayı ruhumuzu tükettiğimizi nasıl izah edeceğiz torunlarımıza?
Öyleyse vakit geç olmadan diyeceğiz ki çocuklarımıza Türkiye Müslüman bir ülkedir. Medeniyetimizin ruhunda İslam dini vardır. Ve bu din emperyalist dünyaya karşı bizi ayakta tutan, birliğimizi, kardeşliğimizi daim kılan, postmodern sisteme karşı yegâne sığınağımızdır. Bu ruhu ve değerlerimizi kaybedersek ülkemizi kaybederiz. Ülkemizi kaybedersek kimliğimizi kaybederiz. Ve bir gün bakarız âşık olduğumuz celladımız tarafından yok edilmişiz.