Geçen gün iki okulda söyleşi ve imza etkinliği yapmak için Finike yollarına düştüm. Her yol ve yolculuk benim için ayrı bir hikâyedir ama bu sefer kafamda bir “şan” davasıdır sürdü gitti iki gün boyu. İzlenimlerimi sizlerle paylaşmak ve bir kez daha “Marifet iltifata tabidir. ” demek için yazıyorum sevgili okur.
Sabahın erken saatinde nar çiçeği desenli otobüse adım atar atmaz Bergen şarkılarıyla günüm aydınlandı birden. Yarısı dolan aracımız hareket ettiği andan itibaren Finikeli olduğunu öğrendiğim şoför başladı yol kenarında duran herkese korna çalmaya. Ben de en önde oturduğumdan her korna çalışta yol kenarındaki insanlarla göz göze gelmemizden değil ama kornanın bet sesinden rahatsız olarak nihayet şoföre: “Beyefendi yol kenarındaki herkes Finike’ye gidiyormuş gibi neden korna çalıyoruz? Gitmek isteyen durdurur zaten.” diye çıkıştım. Adam ciğerini gösterircesine baktı: “Abla bu korna olmasa eve ekmek götüremem ben. Bir müşteri fazla olsa tencere biraz daha kaynar.”
Kafamda deli sorular, biraz mahcup “Tamam, çal kardeşim. Hakkındır.” dedim. Biz yine korna çala çala giderken bir süre sonra iki turist bindi otobüse. Şoför “Come come” diye aldı turistleri. Bu iki erkek turist öncelikle ücreti sordu. Şoförümüz cevap veremese de anladığı soru karşısında “Gel kardeşim para sorun değil, insanlık öldü mü?” demez mi? Hemen atıldım: “Yahu ne insanlığı? Adamlar turist, ihtiyaç sahibi değil ki. İki saattir ekmek parası diye korna çalıp durduk herkese, şimdi de hakkın neyse al.” Şoför döndü, bir jön edasıyla boşluğu süzdü ve dedi ki: “Abla boş ver, şanımız yürüsün.” Güldüm kendi kendime, “Yürüsün be Finikeli kardeşim. Şanımız yürüsün.”
Finike’de iki okulda program yaptık. İlk gün Finike Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencileriyle buluştuk. Teknik sınıfları, atölyeleri, kütüphanesi ve okuldaki sakin ahenkle karşılaşmak beni mutlu etse de asıl dikkate değer olanı öğrencilerin ilgisi, dikkati ve yakınlığı idi. Meslek lisesi öğrencilerinin sosyal ve kültürel konularda ilgisiz olduklarına dair algının uzağında bir manzarayla karşılaşmak, ülkedeki donanımlı zanaatkar hedefi için bana umut oldu. Finike’nin sevgili meslek liseli gençleri okuyun ve ülkeniz için üretin, şanınız yürüsün.
İkinci gün Finike Eroğlu Nuri Anadolu İmam Hatip Lisesi’ndeydik. Bu okulda garip bir öğrenci hakimiyeti dikkati çekiyor. Yani okula girişte sizi çocuklar karşılıyor, sohbet ederek size eşlik ediyorlar, salonu organize ediyorlar, yanınızda yörenizde nezaketle yardımcı oluyorlar. Hani alışıldık bir sahne vardır ya öğrenci salonda konferansı dinlesin diye öğretmenler aralarda dolaşıp dururlar ve sükûneti sağlarlar. İşte bu okulda öğretmenler oturup konuşmayı dinliyor. Çocuklar zaten oldukça ilgili ve sakin. Bildik bir düzen samimi bir nezaketle okula kurulmuş gibi. Anlıyorsunuz ki ilim öğrenmenin yanına adabı da eklemişler. Eh o zaman genç nesil, AB Projeleriyle, başarılarınızla süslediğiniz eğitim hayatınızın en başına koyduğunuz adabınızın şanı yürüsün.
Okulda İlçe Milli Eğitim Müdürü sayın Cengiz Coşkun’un da katılımıyla Türkçe’nin yozlaşması üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Bir ülkede ilim erbabı yöneticilerin ayağına giderse bozulma kaçınılmazdır. Ama yöneticiler alimlerin yanına geliyorsa o ülke mutlaka yücelecektir. Bu açıdan öğrencilerle yaptığımız böyle bir programa idarecilerin katılımını son derece değerli bulduğumu söylemeliyim. Öğrencilerin sosyal ve kültürel gelişimleri için yaptıkları onlarca projeden biri olarak katıldığım bu organizasyonu düzenleyen okul müdürlerimiz sayın Abdülhalim Acet ve sayın Zekeriya Atan mütevazılıkla, nezaketle ve samimiyetle örnek olduğunuz gençlerin geleceği için attığınız her adımda şanınız yürüsün.
Bu iki günlük Finike yolculuğunda bir şan sahibi daha dikkatimi çekti. Kendisi ile hiç tanışmadım ama Finike’de bir Osman Aladağ gerçeği varmış mutluluk duyarak öğrendim. Gittiğim okullardaki bazı fiziki çalışmalara, okulun ihtiyaçlarını gidermeye ya da projelerine destek bulmaya dair sorduğum sorulara “Sağ olsun Osman Bey destek oldu, bir hayırsever buldu bize.”, “Osman Bey’e gittik kırmadı, kendi cebinden halletti.” gibi cevaplar aldım. Bir meslektaşımla sohbet ederken şahsi bir sorununun çözümünde ve ihtiyaç sahibi bir öğrenciyle alakalı yine Osman Bey’in adını zikredince bu topraklarda taş üstüne taş koyan herkese minnet duydum tekrar. Finike’de Osman Aladağ’ı anlatırken insanların gözlerindeki sevgi ve şükran duygusunu gördüğünüzde “İnsanların hayırla ve sevgiyle adınızı anmasından daha güzel ne olabilir!” diyorsunuz. Coğrafyanın kader olduğu fikrinin üzerini çizip “Bu topraklarda kader, iman gücüyle değişir.” diyerek çalışan insanlara çok ihtiyacımız var. İşte tam da bu yüzden Osmanların şanı hep yürüsün efendim.