İstiklal Marşımızın yüzüncü, Çanakkale destanımızın yüz altıncı yılı… Takvimler yüz yıl dolanmış tarihin etrafından. Tanpınar’ın dediği gibi zamanın ne içindeyiz ne de dışındayız. Kocaman bir an var, geçmiş ile geleceğin iç içe geçtiği, onun tam da ortasındayız. İbn-i Haldun “Suyun suya benzediği gibi mazi ve gelecek de birbirine benzer” der. O nedenledir ki geçmişten ilham almak, onu var eden unsurları bilmek, geleceği sağlam kurmak için çok önemlidir. Bu yüzden sana yazma sebebim vatan şairi Mehmet Akif’in altı harfin içine sığdırdığı anlam olacak sevgili okur.
“Korkma!” diye başlar Akif, İstiklal Marşımıza. Zaman zaman eleştirilmiş bundan dolayı. “Bu marş her cihetten fenadır. İstiklâlci Türklerin hislerine tercüman olmamıştır. ‘Korkma’ diye başlayan bir marş, Türklerin hakiki ve öz duygu ve heyecanlarının tercümanı olmaz. Türk korkmaz, istiklâl ve inkılâp için savaşan Türklerin yüksek ve asil hislerini ve seciyelerini bilseydi hiçbir vakit şu sinire dokunan ‘korkma’ kelimesiyle marşına başlamazdı.” (Suphi Nuri, 1937) diyenler çıkmış. Peki neden Akif “Korkma” demiş Türk milletine?
Şimdi zamanın içinden geçme vaktidir ey okur. Sene 622.
Mekkeli müşriklerin baskılarını arttırmaları üzerine Hz. Peygamber, yanında Hz. Ebubekir ile hicret yolculuğuna başlar. Gizli çıkılan bu yolda varılan duraklardan biridir Sevr Mağarası. Müşrikler çoktan peşlerine düşmüştür. İyilik yol bulup çıksa da karanlıklardan, kötülüğün onu izlemeye teşne bir hali vardır her zaman. Hz. Muhammet ve Hz. Ebubekir Mekke’nin dışındaki bir mağaraya sığınırlar. Zavallı mağara emanetin yüküyle titreyecektir. Karanlıklarını açmak, genişlemek ve alemlerin sultanını ağırlamak istedikçe utançtan daha da büzülecektir sonra. Hz. Ebubekir ise korkmaktadır. Kurtulamamaktan değil emanete sahip çıkamamaktandır korkusu. Sevr ne diye korktuysa o gün Hz. Ebubekir de o yüzden korkar. Hz. Muhammet hafifçe eğilir, gülümseyen bir sesle “La Tahzen” diye fısıldar. Ses bir yankı olur; önce Hz. Ebubekir’in ruhunun ortasına sonra Sevr’in taştan karanlığına çarpar da bir aydınlık olarak gökyüzüne taşar: “Korkma! Üzülme! Allah bizimle beraberdir.”
Şimdi zamanı kazıma vaktidir ey okur. Sene 1920.
Zaferi geleceğe iman nişanesi yapacak bir milletin zillete düştüğü anın resmidir Sevr Anlaşması. Paris’in dışındaki küçük bir kasabadır Sevr. Bu anlaşma ile topraklarımız işgal edilir. Türk milleti adeta bir mağaraya hapsedilir. Tıpkı o küçük karanlık mağara gibi. İkisinin adı da Sevr’dir. Her ikisinin dışında da düşmanlar beklemektedir. Hak yoluna koyulana, mabedinin namusunu namahrem elinden koruyana, istiklalini istikbale bayrak yapacaklara karşı açılan savaşın ta kendisidir bu bekleyiş. İşte o günkü gibi Hz. Muhammet’in sesi, bu sefer bir dava adamından duyulur: “Korkma!”
Akif’in “Korkma” haykırışı: “Ey Türk milleti Allah bizimle beraberdir, üzülme!” demektir. Onun bu seslenişi: “Ey Türk milleti imanla, adaletle, merhametle kurduğun, Allah nidasını şanla yücelttiğin bu milletin sahibi Hak’tır. Hak davasına verilen savaşta zafer muhakkaktır, müsterih ol!” demektir. Ve çağları delip bugüne taşan bu nidanın anlamı: “Ey Asım’ın nesilleri, Türk milletinin evlatları, atalarını unutmadan, kimliğinden kopmadan, geçmişini inkâr etmeden atacağın her adımda Allah seninledir. Korkma!” demektir.
Şimdi zamanı durdurma vaktidir ey okur: Sene istikbalde herhangi bir vakit.
Ve Türk milleti o gelecek tasavvurunun en önünde. Çünkü bu milletin evladı biliyor ve sesleniyor ki geleceğine:
“Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal.”
Not: İstiklal Marşımızın on kıtasının tahlili için Prof. Dr. Nurullah Çetin’in “İstiklal Marşımızı Anlamak” makalesi ile Prof. Dr. Hasan Akay-Prof. Dr. Fatih Andı’nın “İstiklâl Marşı İstikbâl Marşı” çalışmalarına bakılabilir.