Burası sadece Antalya değil; burası Akça Kız’ın yurdu Akdeniz!
STK ne biliyor musun? Ne kişisel çıkarlar için giyilen bir elbise; ne en ön sıralarda kendini önemli hissetmek ve hissettirmek; ne mikrofona asılan milletvekilliği hayalleri; ne incelikle sunulması gereken iyilikleri afiş afiş bağıran bir reklamcı; ne yasak savma kabilinden yapılan toplantılarda çok şey başardıklarını anlatan bir yüksek ses; ne de makam aracı ve koltuğa yapışmış ego.
STK ne biliyor musun? STK, leylek şifahanesinden, sadaka taşına; askıda ekmekten, duvar yazılarını silmeye; hapse düşmüşlerin borçlarını ödemeden, ihtiyaç sahipleri için meyve bahçesi yapmaya; misafir ağırlamaktan, pabuç parası vermeye; veresiye defterlerini kapatmaktan, içme suyunu soğutmaya kadar bir nezaket medeniyetinin mirası olan vakfiye kültürünün ta kendisi. STK, insana değerek önce insan için iyiliklerin kapısını aralamak, dünyayı yaşatacak merhameti üç harfin içinde kısaltıvermek. Toplumun sadece maddi ihtiyaçlarını değil ruhunu da görecek ve gerekiyorsa ona ruh verecek bir içten soluk. STK ne biliyor musun? STK, insanın içinden geçme sanatı.
Estetik cümleler kurmak, beylik laflar etmek için değil; bu şehirde sana ihtiyacımız olduğu için kelimelerimi samimiyetle seçiyorum. Biz kim miyiz? “Hocam biz, Batılıyız. Çünkü modern bir bakışımız ve modern yaşam biçimimiz var. Biz Doğunun pespayeliğine ait olamayız. Batılılığa start vereli çok oldu.” diyen bir nesle ders anlatmaya çalışan hocayız. Biz, çocuğuna öpmesi için elini uzattığında kendinden utandığını şaşırarak izleyen anne babayız. Biz, gençlerin görmemek için otobüs camlarında uyuma numarası yaptığı yüzyıllık yaşlılarız. Biz, “bu ne böyle dedemden kalma cenaze marşı” diye küçümsenen Türk musikisiyiz. Biz, gençlerin her gün kafelere gitmek için önünden geçtiği ama ne olduğunu bilmediği Mevlevihane’yiz. Biz, Kaleiçi’nde sessiz sedasız göğe yükselen Yivli Minare, yıllar evvel durduğu zamanda kalmış, bugüne yelkovanı dönmeyen Saat Kulesi, ezan sesine hasreti yeni giderilmiş Şehzade Korkut Camisi’yiz. Biz, Akça Kız’ın göçünü yıllardır çekmekten yorulmamış bir medeniyetin ta kendisiyiz. Toroslardan aşağı salınan yörük kızının türküsü; boynunda üçgen muska, yiğit delikanlıların uzaklara dalışı; nane, tarhun, köknar, çiğdem güzellemesiyiz biz.
İşte tam da bu yüzden ruhumuzu diriltmek, kimliğimizi evlatlarımıza anlatmak, geçmişten getirdiklerimizi geleceğe miras bırakabilmek için sana ihtiyacımız var.
Adının karşılığı olarak merhamet, yardımlaşma, iyilik, incelik, hoşgörü, dostluk, birlik, beraberlik her ne diyorsan onun yanına bir de “kimlik” eklemelisin. Çünkü bu devrin bunalımında, yok olmaya başlayan medeniyet tasavvurunda pay hepimizin. Ne diyordu Abdülhak Şinasi Hisar, Fahim Bey’in zarif deliliklerini anlatırken:
“Her neslin yaptığı heykeller yıkılır ve bahçesi viran bir mezarlığa döner. İnsanların kafası, taşları devrilmiş ve ancak bir kaçının üstündeki isimler okunabilen bir mezarlığa benzer.”
Kimliğinin farkında olmayan bir nesil, geçmişin mezarlığını görmeden geçip giderken bir zaman sonra kendi mezarını yapacağı bir toprağa hasret kalacak. Milliliği, yerliliği eskinin deliliği gibi anlatan hikâyeler, ruhumuzu bedenimizden çekerken; sadece giysi olan “yeni”, bir köksüzlük anıtı kurdu bile içimize.
Bu yüzden en büyük ihtiyaçlardan biri oldu medeniyet kavramını yaşamak ve yaşatmak. Değerlere sahip çıkan, atalarından kalan öz yurduna ve inançlarına uzaklaşmamış, oğluyla ordu kızıyla oba olmuş bir milletin çocuklarını geleceğe taşımak en önemli görevlerimizden biri.
İşte tam da bu yüzden; unutma mağlubiyetini yaşamadan, var olmanın gücünü Akdeniz’in sularına köpük köpük yazmak için sana ihtiyacımız var. “Yaşayanlar ölülerin ruhunda, ölüler de yaşayanların bedeninde yeniden hayat bulur.” Bu hayat buluş için hatırlamamız gereken bir şey var:
“Burası sadece Antalya değil; burası Akça Kız’ın yurdu Akdeniz!”
Belki de seninle Şam’ın hikâyesini bir kez daha paylaşmalıyım. Kapkara kocaman bakan o gözlerdeki ülke sevdasını, mukadder bir ölümü nasıl ayakta karşıladığını ve direndiğini, vatanı yeniden nasıl “vatan” edeceğini konuşmalıyız seninle. Bir sonraki mektuba diyelim…
Aramızdaki bağ, dostluk ve muhabbet bakidir vesselam.
Güzel bir yazı hoca hanım
Tebrikler Bedia Hocam. Değerleriyle yaşayan ve değerlerine sahip çıkan çocuklar gençler yetiştirmek en büyük sorumluluğumuzdur. Yine kaleminizi konuşturmuşsunuz.