Bayrak ne ifade eder? Farklı milletlerde birçok karşılık bulabilirsiniz bayrak için. Ama Türkler için bayrak, evdir, mahremiyettir, onurdur, şandır, namustur ve insanımız adedince çoğaltabileceğiniz yüreğin ta kendisidir. Şimdi kalkıp biri bayrağa saldırınca bunun Türk milletindeki karşılığı 83 milyon 907 bin 346 yüreğin öfkesidir. Göklerde gelinlik kızın süsü gibi dalgalansın bayrak diye şehit olan Mehmetçiğimizi de sayarsak bu rakam çok daha artar. Zira bizim için onlar ölü değildir; bilakis biz onlarla onlar bizimle yaşar bu topraklarda. Vatanı ve bayrağı korumak bu coğrafyada toprağın üstündekinin de altındakinin de aşkıdır.
Tarih bu coğrafyada kader oluyor insana ve hep tekrar ediyor. Tıpkı Türk bayrağına el uzatma cüretini gösteren Yunanlının tavrı gibi. Sene 1920. Süleyman Nazif Malta’da sürgündeyken bir haber görüyor gazetede. Kumkapı’da yaşayan Petro adlı bir Yunan, bayrağımızı fırına atıp yakmış. Nazif bu hadiseden duyduğu üzüntüyü satırlarına şöyle taşıyor:
“Yunanlılar, gerek içimizden, gerek hâriçten sağladıkları birçok yardaklarla beraber o kadar çalıştıkları halde ay yıldızımızı Anadolu’nun garbından çıkaramamışlardı. Bugünkü gazetelerde gördüm: Kumkapı’da yaşayan Petro adlı bir Yunanlı bayrağımızı fırına atarak yakmış. (…) Biz ay ve yıldızı hep tertemiz fetihlerde dalgalandırdık. İmarı vazife edinerek girdiği yerlerde ahşap kulübeler, silâhsız adamlar, biçilmiş, biçilmemiş ekinler imhâ eden bayrakların maceralarına bizim ay ve yıldızımız hiçbir vakit, hiçbir yerde ortak olmamıştır. Yapmak için girdiğimiz yerleri asla yıkmadık. Atalarımızın bastığı yerlerde yalnız otlar değil, kasabalar, şehirler de bitiyordu. Bayrağımıza isnat olunabilecek hiçbir kusur, sürülebilecek hiçbir leke yoktur. O, düştüğü yerlerde bile, pek heybetli ve yüce kaldı. Allah’ın kıyamete kadar takdis edileceğine iman ettiğimiz İsm-i Celâl’i önünde daima bizim bayrak yürüyecektir. Yurdu Ümit Burnu’ndan Edirne’ye ve Septe Boğazı’ndan Çin Surları’na kadar uzanan bir bayrağı bütün Yunanistan, dağları, adaları ve denizleriyle birlikte bir fırın olsa -nasıl ki oldu!..-yine yakamaz.
Derler ki: Çinliler dualarını kâğıtlara yazarak ve yakarak göklere gönderirlermiş. Kumkapı’da yaşayan Yunanlı Petro eğer bizim bayrağı yakmış ise, dumanı Kara Hisar sahilinden İzmir rıhtımına kadar yanan hanelerden yükselen ateş ve dumanla birleşsin ve Yunanlıların yeryüzündeki vahşetlerini göklere ve Allah’a kadar söylesin!..” (Metin tarafımızdan sadeleştirilmiştir. Orijinali için Süleyman Nazif’in Çal Çoban Çal adlı kitabına bakılabilir.)
Süleyman Nazif’in yüz yıl öncesinden yankılanan bu haklı öfkesi tarihte değişmeyecek önemli bir gerçeğin de altını çiziyor: Biz bir ve beraber olmamızın gerekli olduğu bir coğrafyanın kaderini taşıyoruz alnımızda. Ay ve yıldız göklerde salınmadı mı Süleyman Şahlar yerinden doğrulur bu topraklarda. Bu topraklarda, Osmanlar şanını yürütür yine, Fatihler fetihlere hazırlanır bir kez daha. Bu topraklarda, Mustafa Kemaller her bir evin kapısından çıkar da bayrağı ait olduğu yerde dalgalandırır.
Hamaset değil; bu topraklarda sancak inmesin diye kolunu, bedenini feda eden ruh sonsuza kadar yaşar. Bu ortaklık sen ve ben davası olmadan benliğimize kazınmıştır. Bayrağın başka milletler için birçok anlamı olabilir ama Türk milleti için anlamı çok nettir:
“Âgûş-ı mâderîden hakk-ı vatan e‘azzdır” diyen Abdülhak Hamit Tarhan’ın seslenişiyle ifade edelim:
“Vatan hakkı, ana kucağından daha değerlidir.” Bayrak da bu millet için vatanın ta kendisidir, vazgeçilemez.